font-size: /**/small; } a:link { color:#684; text-decoration:none; } a:visited { color:#996; text-decoration:none; } a:hover { color:#c60; text-decoration:underline; } a img { border-width:0; } /* Header ----------------------------------------------- */ @media all { #header { width:660px; margin:0 auto 10px; border:1px solid #ffc; } } @media handheld { #header { width:90%; } } #blog-title { margin:5px 5px 0; padding:20px 20px .25em; border:1px solid #ee9; border-width:1px 1px 0; font-size:200%; line-height:1.2em; font-weight:normal; color:#874; text-transform:uppercase; letter-spacing:.2em; } #blog-title a { color:#874; text-decoration:none; } #blog-title a:hover { color:#c60; } #description { margin:0 5px 5px; padding:0 20px 20px; border:1px solid #ee9; border-width:0 1px 1px; max-width:700px; font:78%/1.4em "Trebuchet MS",Trebuchet,Arial,Verdana,Sans-serif; text-transform:uppercase; letter-spacing:.2em; color:#a83; } /* Content ----------------------------------------------- */ @media all { #content { width:660px; margin:0 auto; padding:0; text-align:left; } #main { width:410px; float:left; } #sidebar { width:220px; float:right; color:#863; } } @media handheld { #content { width:90%; } #main { width:100%; float:none; } #sidebar { width:100%; float:none; } } /* Headings ----------------------------------------------- */ h2 { margin:1.5em 0 .75em; font:78%/1.4em "Trebuchet MS",Trebuchet,Arial,Verdana,Sans-serif; text-transform:uppercase; letter-spacing:.2em; color:#774; } /* Posts ----------------------------------------------- */ @media all { .date-header { margin:1.5em 0 .5em; } .post { margin:.5em 0 1.5em; border-bottom:1px dotted #fff; padding-bottom:1.5em; } } @media handheld { .date-header { padding:0 1.5em 0 1.5em; } .post { padding:0 1.5em 0 1.5em; } } .post-title { margin:.25em 0 0; padding:0 0 4px; font-size:140%; font-weight:normal; line-height:1.4em; color:#c80; } .post a { font-weight:bold; } .post-title a, .post-title a:visited, .post-title strong { display:block; text-decoration:none; color:#b70; font-weight:normal; } .post-title strong, .post-title a:hover { color:#333; } .post div { margin:0 0 .75em; line-height:1.6em; } p.post-footer { margin:-.25em 0 0; color:#a85; } .post-footer em, .comment-link { font:78%/1.4em "Trebuchet MS",Trebuchet,Arial,Verdana,Sans-serif; text-transform:uppercase; letter-spacing:.1em; } .post-footer em { font-style:normal; color:#863; margin-right:.6em; } .comment-link { margin-left:.6em; } .post img { padding:4px; border:1px solid #ddd; } .post blockquote { margin:1em 20px; } .post blockquote p { margin:.75em 0; } /* Comments ----------------------------------------------- */ #comments h4 { margin:1em 0; font:bold 78%/1.6em "Trebuchet MS",Trebuchet,Arial,Verdana,Sans-serif; text-transform:uppercase; letter-spacing:.2em; color:#774; } #comments h4 strong { font-size:130%; } #comments-block { margin:1em 0 1.5em; line-height:1.6em; } #comments-block dt { margin:.5em 0; } #comments-block dd { margin:.25em 0 0; } #comments-block dd.comment-timestamp { margin:-.25em 0 2em; font:78%/1.4em "Trebuchet MS",Trebuchet,Arial,Verdana,Sans-serif; text-transform:uppercase; letter-spacing:.1em; } #comments-block dd p { margin:0 0 .75em; } .deleted-comment { font-style:italic; color:gray; } /* Sidebar Content ----------------------------------------------- */ #sidebar ul { margin:0 0 1.5em; padding:0 0 1.5em; border-bottom:1px dotted #fff; list-style:none; } #sidebar li { margin:0; padding:0 0 .25em 15px; text-indent:-15px; line-height:1.5em; } #sidebar p { line-height:1.5em; } /* Profile ----------------------------------------------- */ #profile-container { margin:0 0 1.5em; border-bottom:1px dotted #fff; padding-bottom:1.5em; } .profile-datablock { margin:.5em 0 .5em; } .profile-img { display:inline; } .profile-img img { float:left; padding:4px; border:1px solid #ffc; margin:0 8px 3px 0; } .profile-data { margin:0; font:bold 78%/1.6em "Trebuchet MS",Trebuchet,Arial,Verdana,Sans-serif; text-transform:uppercase; letter-spacing:.1em; color:#763; } .profile-data strong { display:none; } .profile-textblock { margin:0 0 .5em; } .profile-link { margin:0; font:78%/1.4em "Trebuchet MS",Trebuchet,Arial,Verdana,Sans-serif; text-transform:uppercase; letter-spacing:.1em; } /* Footer ----------------------------------------------- */ #footer { width:660px; clear:both; margin:0 auto; } #footer hr { display:none; } #footer p { margin:0; padding-top:15px; font:78%/1.6em "Trebuchet MS",Trebuchet,Verdana,Sans-serif; text-transform:uppercase; letter-spacing:.1em; }

Çarşamba, Mart 29, 2006

Kars


Geçen haftasonu Anadolu Kültürün Kars ta sürdürdüğü kent kültürü politikaları geliştirilmesi ile ilgili proje çerçevesinde; Kars a davet edildim. "Kent kültürü çerçevesinde katılımcı politikalar geliştirme" üzerine yaptığımız atölyelerde birçok sivil insiyatif, bağımsız kişiler ve belediye yetkilileri ile beraber kültürel proje fikirleri geliştirmeye çalıştık.
1980 öncesi, yani 1950-1977 arası kültürel seviyesi yüksek ve kendi başına yeterli olan bir kent olan Kars; 80 askeri darbe ile ciddi anlamda kültürel, sosyal ve ekonomik potansiyelleri kesintiye uğratılmış.İç göç ile birlikte kentin nüfusu azalmış; ve farklı geçici grupların bulunduğu bir kent olmuş. Kaz ve Peynir'in önemli olduğu (ve ne yazık ki etkin olarak kullanılmıyor bu üretimler)Kars'ta yiyecek kültürünü geliştirme üzerinden izlenebilecek bir strateji toplumsal paylaşım ve kentsel kültürel gelişimi nasıl sağlayabilir? Her zaman sanatsal aktiviteler veya sanat festivalleri/biennaler üzerinden kentsel kültürel gelişim projeleri üretiriz; birçok kentsel dönüşüm projeleri bile bu söylemleri ve etkinlikleri kullanılar. Ben kişisel olarak bunu biraz negatif taraftan algılasam da belki, mutlaka olumlu yanları da vardır. Sanat pratikleri, sanat müzeleri, kent müzelerini bir yana koyarsak acaba yiyecek kültürü ve yiyecek üzerinden nasıl sosyal etkinlikler ve projeler geliştirebiliriz - ki bir kentin gelişiminde rol oynasın. Ben şimdi lafı uzatmayıp kısa bir Kars yemegi tarifi veriyorum. Gelecek günlerde kardesim Tangör; Kars'ta tanıştığım peynir üreticisi Tazebey Çakaş ile Kars kaşarı ve üretimi, bölgeye ait sorunlarla ilgili bir söyleşi gerçekleştirecek.

Ben hemen Tazebey'den aldığım "Piti" adlı yemeğin tarifini veriyorum:
"Piti" fars dilinde nohut demek. Yemeğin türkçesi Bozbağ. Fakat herkesin kullandığı sözcük Piti. Piti için nohut, koyun eti (kaburga ya da incik), kuyruk yağı, safran gerekli (ek olarak mantar da olabilir). Nohut ve eti ayrı ayrı haşlıyorsunuz, sonra hepisini tuz, doğranmış biber,domates, safran ile birlikte bir güveç kapına koyup kısık ateşte bir saat pişiriyorsunuz. Servis: İnce tandır lavaşını alıp elinizle tabağınıza ufak paraçalara ayırıyorusunuz; ve yemeği üzerine önce suyu olmak üzere boşaltıyorsunuz.
(bu arada hemen birşey geldi aklıma: tangör italya da domuz yağının parça şeklinde bizdeki kuyruk yağının kullanımına benzer yemeklere pişerken konulduğunu söylemişti..hangi yemekti unuttum..belki tangör yazar birşey bu konuda.)
"Piti" yi Kars a gittiğinizde Kristal(lokanta)'de yiyebilirsiniz.
pelin.

Cumartesi, Mart 18, 2006

Turkish Pizza Halebişi

Bana diyorlardi son birbucuk senedir:' Tangooo! Pizza in Napoli che bellaaaa!!!' diye. Ben de haliyle heyecanlaniyordum, diyordum "Dur bir sansimiz olurda gidersek Napoli'ye yeriz".Diye. Ne de olsa Italya'da yasamak kolay degil hele de gastronomi egitimi alırken bir yanda şarap tadımları bir yanda peynir tadımlar bir yandan bal,tomates,ekmek,bira,viski,cikolata...Zor bir hayat haliyle kiloya dikkat etmek gerekiyor. Yemege degil tat almaya konsantre olmak gerekiyor.
Buraya geleli beri soyle "Iste pizza budur?" denecek bir pizza ile tanışma ve tatma şerefine ulasamamistim. Haliyle şüpheleniyor insan yani pizzanın anavatanındayız ama Çizme'nin kuzeyi ile guneyi arasinda bu kadar ciddi bir fark olabilir mi diye? Benim kaldığım kasabacıkta birkac pizzacı var elbet ama ben o pizzaları gözü kapalı yaparim. Hele de ütüne koyduklari sebzeler önceden ızgara edilip dondurulmuş, hazır paket olanlardan degil mi. Anlayacaginiz ne desem bos. Hatırlarım Numnum'da calıştığım zamanlarda yapılan pizzaları...Hatta geçen sene yılbaşi öncesi tekrar ziyaret etme fırsati buldum Numnum'ı ve pizzalarını. Bana göre, benim damağıma çok uyan bir tat. Hele de bu malzemelerin onceden marine edilmesi ve de ızgara edilmesi yok mu...Hamur mutlaka farklı tabi ki, kenarlar cıtır merkezi ince ve yumuşak. Yanında bira ile servise gelirken ağzımın suyuna hakim olmak biraz imkansız. Fazla anlatmıyorum gidin yiyin işte. Biraz araştırmacı olun. Öyle hazir-lop iş yok.

Nerdeydik? Haa, ayni yerde pizzada... Şimdi benim mensup olduğum okul dediki "Tangor kalk staja gidiyorsun, Napoli'ye" !!!!!
Var biz de boyle stajlar... yoresel ve de bolgesel stajlar(asagidaki post'a bir goz ativerin). Hatta gecen sene eylul itibari ile Irlanda'da Bira stajımı yapma telaşı içersindeydim (ayrı konu anlatmaya değer, sabredin). Sevindim bende ama nasıl goreceksiniz. Hareket pazartesi gunu benim bavul cumadan hazırdı Pizza yiyeceğiz ya, sevinçliyim haliyle. Bindik uçağa vardik Napoli'ye, stajın 1. günü, 2. günü, derken (buraları atlıyorum pizzalık bir durum göremedik) geldik 3. gününe: Pizza alla Napoletana. Hazırım, bindik ufak otobüsümüze vardık Pizzeria'ya (pizza yapan dükkan anlamında, Italyanca oluyor). "Sabato Abagnale, Terra, Amore e Fantasia" aslında isimi şirketin ve bir SlowFood Presidium, ozellikle Campania bölgesinin tipik ürünlerini üretiyorlar (San marzano tomates, bezelye, fasulye ile enginar) bir yandan da bu ürünleri korumaya yönelik calışıyorlar. Tüm üretim aşamaları geleneksel yolla yapılıyormuş ve üretilen ürünün miktarından çok ürün kalitesine yoğunlaşmışlar, hasatta mekanizasyon yok, dediklerine gore "Eller ve Kalpler" bu isi icin yetiyormus.Bilemem. Neyse bunlar bize sirketi tanitirken Maestro Alfonso geldi. Soyle bilekleri kalin kaya gibi bir amca.Karsidan gorsen zaten bu kesin hamurcu dersin.Cilgin bir kisilik.Ayni bizim Nazilli'de ki Yasar Amca(oraya'da gelecegim).Yas 45-50 desek,iste son 20 yilini pizza yapmaya,pizzanin en iyisine ulasmaya calisarak gecirmis(tartisilir).
Nedir en iyi pizza? (Halebisiden bahsetmiyorum ,kiyaslama bile yapmam) Pizza'nin anavatani mutlaka ki Napoli. 16.yuzyilda dogmus pizza basit bir sekliyle; sarimsak,tuz ve lardo.Sonra 17 yuzyilda Ispanyollar gelmis domatesi tanitmislar Cizme'ye (zaten onlarda olmasi bunlarin hali nicedir). Boylece tomateste pizzanin ana malzemesi olup cikivermis.(bizde de kiyma-sogan-yesil biber harci kullanilir Halebisi'nde) Sonra 1830 'da ilk Pizzeria Napoli'de acilmis "Porto Alba?" ( Tan Limani,goruyorsunuz ki direkt benim ismimle baglantili),sonra 1819'da ilk kez Mozzorella pizza'da kullanilmis ki Halebisinde boyle bir durum yok.Yasar Amcam anca peynirli enfes pideler yapardi. Ve en sonunda da 1889'da Margherita pizza dogmus,San marzano tomates,mozzorella ile feslegen(tek yaprak). Alfonso Amca simdi anlatiyor bende pur dikkat; pizza gorunuste cok basitmis (Halebisi gibi) , un,maya,su (Halebisinde ekstrasi yogurttur icinde). Uc cesit (amerikan,italyan,avustralya un karisimini kullaniyormus, valla Yasar Amca Soke un kullanirdi,tek tip,oyle karistirmaca yok,yerli mali yurdun mali). Dedim ki Alfonso Amca'ya nedir peki bunu sirri (varsa tabi) valla 'Tangooo dedi yok oyle bir sirri,tek sirri hamurun nem iceriginde' sonra can alici noktaya geldi " Tangooo come Donna, che bellaaaa!!!" yani hamuru kadin gibi olmaliymis,hafifce dokununca sana birseyler vermeliymis,seni heyecanlandirmali,icini gidiklamaliymis (Kesinlikle Alfonso Amca boyle dedi,ben elciyim. Yasar Amca'ya boyle birsey sormayin derim). Maestro 2 gram bira mayasi kullaniyor 1,8 kg un icin ki hamurun kabarmasina 6 saat veriyormus.( haaaa bak simdi olmadi bu. Bira mayasi kullaniyorsan burada orjinallikten uzaklasiyorsun.Sen git sor Yasar Amca?ya ne kullaniyorsun diye kesin ev mayasidir,dogal.Gerci su an icin durum nedir bilemem).
Sonra gelelim iceriklerine mozzarella illa ki manda sutunden olacak,tomates illa ki San Marzano (detayli bilgiler icin biraz netten arastirin,hazir-lop is yok) olacak,hamur acilacak,zaten hafifce dokununca kendiligiden aciliyor namuzsuz ( dokununca sana birseyler vermeli bu olsa gerek). Ustune yukarda saydiklarim ekle,tas firin,200 derece 3-4 dakika.Al iste oldu sana pizza. Simdiiiii duralim burda. Halebisi'ne gelelim. Icerikler dana kiyma,sogan,yesil biber bunlari elde kiyiyorsun ki cok onemli (Kaynak Guler Teyze) bir yanda hamur hazirlanacak.Yukarida pizza icin saydigim icerige ek olarak az seker,tuz ve yogurt eklenecek ve yogurulacak sonra da kabarmasi icin birakilacak (farkinda iseniz detaya girmiyorum,Guler Teyze'nin taktigi bu merak edip yapmaniz gerekiyor,birincide olmadi,ikincide olmadi ucuncude mutlaka olur,sorunuz varsa comment yazin cevaplarim). Hamur kivama gelince kucuk parcalara kesin ve oklava ile acin (el ayasi buyuklugunde) ortasina icerigi koyun,tas firin,mese odun,200 derece,3-4 dakika oldu sana Halebisi.Aaaaaa oyle oldu degil ama.Oyle boyle degil. "Tatindan yenmez bunun gari" (akrabalarımızın sıkça kullandığı bir cümle). Bu arada Halebisi'nin Yeme taktiğini ayrıca anlatacağım. Çok özeldir, Halebişi yanında tereyağı ve Turuncu (ya da nar ekşisi) ile Sütman ayranı.....

Şimdi niye anlattım bu kadar yok pizza idi yok Halebişi idi... Valla Alfonso Amca pizzayı pişirince ben heyecanlıydom ya...pizzanin kenarları böyle Puf Puf idi ortası incecik, agızda dağılası. Yiyeceğiz rahatlayacağız. Aldığım ilk pizza diliminden sonra durdum: Arkadaslar hamurun tadı, şekli şemalinin Halebisi'nden ne farkı vardı ki. Sorarım. Demem o ki "Don't Eat Pizza in Italy, eat in Napoli". O kadar uzağa gitmeye bile gerek yok, nerede iseniz alın bir bilet Nazilli'ye. Orda Uzun Carsi'nın paralelindeki sağdan 2. köşedeki Karadeniz Pidecisini bulun, oturun 5 Halebişi siparişi verin Yasar Amca'ya. Yanında turunç ile Sütman Ayran.

Kaynaklar; Alfonso Amca, Guler Teyze, Ozler( Guler Teyze'nin oğlu), Yasar Amca birde haliyle ben.

Cumartesi, Mart 11, 2006

Simdi asil soru su:
Araplar hamur kurutma tekniklerini Sicilya yoluyla Italya'ya tanitmasalardi;
1) Avrupa'nin gastronomik kültürü nasil sekillenirdi ?
2) Çizme'nin durumu ne olurdu ?

barınak

Osmanlı Maddi Kültüründe Yemek ve Barınak kitabı geçen ay , "kitap yayınevi" tarafından, Suraiya Faroqhi ve Christoph K. Neumann editörlüğünde çıktı...türkçeye çevirisini Zeynep Yelçe nin yaptığı kitap yemek ve mekansallaşma arasındaki ilişkiye değinen çok iyi makaleler içeriyor. Uğur Tanyeli nin de bir makalesinin olduğu kitapta yazarlar barınma ve mekansallaşma pratiğine yiyecek-içecek mirasından bakıyor....
tanıtım metninden
"Osmanlı maddi kültürü son yirmi otuz yıldır kamuoyunun gitgide daha fazla ilgisini çekmeye başladı. Sadece uzmanlar değil, devraldıkları kültür mirasından artık daha fazla gurur duymaya başlayan kent sakinleri de Osmanlı mutfağı ve sivil mimarisine değer veriyorlar. Hal böyleyken bile, bu konularda ciddi araştırmalar yavaş ilerliyor. Bu kitabın amacı, bugüne kadar yapılan araştırmaların hangi yolları izlediğini göstermek, kullanılmamış ya da yeterince değerlendirilmemiş birincil kaynaklara işaret etmek ve böylelikle Osmanlı tarihinin bu önemli unsurunu daha iyi anlamamızı sağlamaktır. Soframız Nur, Hanemiz Mamur Türkiye'den ve Fransa, Almanya ve Polonya gibi Avrupa ülkelerinden araştırmacıların yazdığı on dört makaleyi bir araya getiriyor. Bu makaleler maddi kültürün iki temel konusunu, bir yandan yiyecek ve içeceği, diğer yandan da barınakları irdeliyor."

Napoli'de Gastronomi (gibi birsey)

Daha yeni geldim eve. Okul sagolsun beni staja gonderdi Napoli'ye 2 haftaligina. Ilk bastan baslayacagima en sondan baslayayim dedim. Yani eve adim attigim zaman diliminden. Nolcak iste eve gelindi,temiz paklan derken meyillara bak. O da ne Ablam Antakya'ya gitmismis. Simdi diyecekler biliyorum; Ne yaptim ben Napoli'de diye. iste biraz Sarap, biraz Manda Mozzarella, biraz Pizza (ki onemli bir konu) biraz domate...Ne var ne yok,ne yetisir ne yetismez. Bu arada Vezuv Yanardaginin hakkini yememek gerek.O olmasa Napoli ( ya da Campania bolgesi) bu gastronomiye ulasabilir miydi sormak gerek.Tabi ilk once Campania'da gastronomi ne anlama geliyor onu sormak gerek. Bana hic sormayin. Gelecek gunlerde bunu yazarim. Bir nevi Komplo Teorisi gibi yaparim olmadi.
Ablamin postunu gorunce aldim elime pirinci pilav yapmak icin, bir de dolapta biraz sehriye varmis (Araplar sagolsun.konuya gelecegim,merak etmeyin). Dipfirizde de hafif tavuk vardi. Allahtan memleket dönüşü Rakimizda oylece uyuyordu kendince. Pilav,tavuk sote yaninda baldan tatli Rakı idi aksam menusu.
Yemek yerken yazalim dedik. Daha yazilmasi gereken zorunlu bir staj raporu var okul kurallari çerçevesinde. Nedir bu rapor? Ne gorduk ne yaşadik...Bir nevi 'Yedigin içtiğin senin olsun'hesabi...Tabi bunu birazda ziyaret ettigin ureticileri,restaurantlari ve benzerleri ovme pohpohlama adi altinda yapma zorunlulugu ki hic isime gelmez.
Anlayacaginiz isim zor.
Sevgili Mert tesekkurler, hele de Kunefe deyince icim nasil daglandi bilemezsin. Napoli'de Sfogliate Ricce gorduk, bir nevi milfoy hamuru dusun, birazcik 500 gram gibi domuz yagi (Strutto) kullaniyorlar ki siddetle uzak durdum. Domuzdan degil kalp krizi gecirme olasiligimin artmasindan.
Buradakiler ne anlar Kunefeden...

Cuma, Mart 03, 2006

yemek ve mekan

yol arkadasindan mesaj...
pelin,selam.şahane yol arkadaşı,
tangör merhaba.

yedik, içtik, fazla konustuk.
titus tuneli buyukluğu ve 2000sene once elişi kalitesi ile buyuleyıcı,
st. simone, st. pierre manastırları etkileyici,

03:00 herkesi yatırıp,kağıt ve çöp toplayanlar ile az türkçe ve anlamadıgım arapça diyaloglar, künefe ve dondurma nefisti.
mert

11:23 AM


Otto Berchem ve Menu-Action
Güncel sanat ve yemek ...Otto yu belki hatırlasınız geçen Istanbul bienalinde sokak çocukları ile birlikte çalışmıştı ve çok samimi, alçakgönüllü bir proje yapmıştı. Geçen ocak ayında, Amsterdam'daki De Appel sanat kurumunda "menu-action" adli bir akşamlık etkinlige herkesi davet eden Otto; fax, email yolu ile en favori reçetelerin gönderilmesini istedi. Tangör ün de bir reçete gönderdiği bu etkinliğe Otto en favori Star Trek reçetesi ile katıldı...aşağıda en favori yemeği:
(Otto nun istanbul projesini merak edenler için kendisi ile yaptığım bir ufak söyleşi istanbul bienali dosyasında:XXI Mimarlık, Tasarım, Mekan dergisi, sayı38, Ekim 2005)



Güncel Sanat ve Yemek
Yiyecek paylaşmak ve yemek yapmak birçok sanat üretiminde ortak bir iletişim aracı... Özellikle; "kamusal alanın" anlık birliktelikler yolu ile inşa edildiği; birlikteliklerin geçici mekansallıklar yaratarak anlık üçüncü bir mekan ve bir "yer" kimliginin oluştuğu; farklılıkların yiyecek ve yemek yapma edimi ile kolektif bir paylaşıma kısa süreli olarak girip... birbirleri ile karşılaşarak farklılıkların nedeni olan "şeylerin" (tek bir kimliğin altına girmeden) bir an silkilinip atıldığı anlar...mekanlar...
Esra Ersen ya da Oda Projesi nin pratiklerinde sık karşılaştığımız bu bir araya gelmelerden örnekler: Ersen in Münster de pişirdiği ve insanlarla paylaşıma açtığı Aşure; Oda Projesi nin (Naz Erayda ile birlikte) bir önceki istanbul bienalinde mahalleli ile birlikte paylaşılan farklı yemek reçeteleri...

Perşembe, Mart 02, 2006

Antakya ve Yemek







Antakya
Saat 4.45, ogleden sonra, cuma (24.02.2006)...arkadaslarimin ısrarlı (mert-hakan) msn ve sms leri ile ani bir karar verip; bogaz manzarasini ve geçen gemileri bölen devasa ritz carlton manzaralı odamdan çıkıp saat 5 Havaş otobusune yetiştim. Saat 7 de Adana uçağına binmiştim bile. Saat 9. Adana dayiz; Nur Turizm ile yaptığımız üç saat yolculuktan sonra gece 12 de Savon oteline adımımızı attık.

Geçen haftasonu bir grup mimar ile birlikte bol bol içip, yemek yediğimiz bir Antakya gezisine katıldım. Bir çöl gibi uçsuz bucaksız zamansız gözüken deniz ve sahilin kenarında balık-rakı-taze roka, zeytin salatası (yeşil kırma zeytin ile), taze kekik salatası...akşam Antakya Kulüp Evinde bitmeyen yeşil Efe rakının devamı...herkes sarhoş...pazar saat 2, Harbiye Şelale dibi...yeniden...bira ile başlanan kebaplar rakı-roka ile devam edip tabii ki künefe ile son bulan hikayeler. Hikayelere önümüzdeki günlerde devam...önce mezeler, kebaplar, balıklar ve tabii ki rakı!!

st.simone manastırından ova ya bakış:

yüzyıl öncesinden bir köy evi...tarih duvara kazınmış:

Cuma, Şubat 24, 2006

İlk ürettiğimiz Bira..devamı..


Mısırlılar bira üretiminde Babillerin izinden gittiler,tek bir farkla ; bilimsel uretim tekniklerini geliştirip kullanarak profesyonelleştiler. Ve boylece biracilik teknikleri ve biralari Zythos Atinalılar arasinda popülar hale geldi. Atinalilar da birayi Dogu Adriyatik kıyısından Ispanya'ya kadar yaydilar. Boylece Illyria'dan Almanya'nin kalbine kadar bira hızlı bir şekilde yayılıp popülerlik kazandı.
Gerçi bizim böyle bir hedefimiz yoktu ilk "Bira üretsek nasıl olur ?" sorusunu sorduğumuzda. Fıkra anlatırken klişe bir başlangiç vardı çoğunda; Bir Ingiliz,bir Amerikalı ve Bir Türk şeklinde. Ehh aslında pek bir farkıda yok fıkradan ilk haliyle. Bir Amerikali bir Italyan ve bir Turk (ki haliyle bu ben oluyorum) dunyanın tek gastronomi okulunda bir araya gelirse ne olur? Samimi olmam gerekirse burada Itayanin ufacık bir kasabasında son 1.5 sene içerisinde o kadar cok şarap tatmiş oldum ki artik illallah dedim. Tamam yiğidin hakkını yememek gerek ki Italya'da şaraplar cidden cok iyi, hele ki kaldiğim kasabanin bulunduğu bölgesinden dünya'nın en iyi şaraplarının çıktığını hesaba katarsak. Ama ben ki Anadolu'da halis mulis Aslan Sutu ile yoğrulup uzerine Birami 'cila' niyetine çekerken birden şarap kültürünün inceliklerini öğrenmeye başlamam bende ciddi bir kültür şoku yaşatti. Her ne kadar enva-i çeşit şarap denesem,tatsam ise aklim hala raki ve biradaydi. Ama simdi burda Raki desen pek anlamiyacaklar.Eee, ne de olsa bunun yaninda beyaz peyniri olacak,şöyle sulu, baldan tatlı kavunu olacak, haydarisi olacak, beyin salatası olacak ki burda bul bulabilirsen.
Durumda boyle olunca ozellikle de Amerikali arkadasim Opie' nin ciddi bir Bira Asigi olmasi, italyan Carlo'nun da (sıkıldı sanirim O'da son 30 senedir sarap ice içe) aklina yatmasi ile basladik Biramiz uretmeye. Işin ilk aşamasi tabi ki ciddi bir literatur ve kitap arastirmasi yapmakti. Belki de Misirlilar bu isi deneyerek ve yanilarak gelistirdiler ama bizde boyle dehlizler gibi bir kutuphane, elimizin altinda da internet olduktan sonra karsimizda da Efes Pilsen,Guinness ya da Caledonian tarzi dunyaca taninmis markalar olduktan sonra bin yillarimizi harcamadan tum gerekli bilgileri 5 gun icinde ulastik. Hersey cok basit gozukuyordu aslinda,bize gerekli olan sadece kaliteli su ( ben Madran Şaşal suyunu tercih ederdim Nazilli'den ama olmadi iste ), arpa, serbetciotu ve de maya, arti alet ekipmanlar. Islemde basit; malt'i kaynat arada serbetciotunu ekle sonra kaynatmaya devam et sonra sogut suyu ekle,bidona doldur o sirada arkasindan mayayi ekle karistir agzini sikica kapa. Oldu bitti iste, bir de fermente olmasi icin 7-8 gun bekleyip sonra siseleme islemine gecip arti 7 gun daha bekledikten sonra Biramiz icilmeye hazir. Bizim ilk kullandigimiz icerik Indian 'Pale Ale-Malt Extract' denilen maltin,serbetci otunun ve de tatlandiricinin onceden karistirilip piyadasa bulunan tenekelenmis haliydi. Bu yuzden bira uretme islemi nispeten daha kolaydi.Yapilan sadece tenekede bulunan icerigi su ile karistirip ,kaynattiktan sonra fermente olmasi icin bidona doldurmak oldu. Tabi biz ilk biramizi siselemeye baslarken bu sefer 2. Uretim icin gerekli malzemeleri coktan edinmistik bile. Ise haliyle biraz daha profesyonel yaklasmaya basladik.Öyle hazir mazir icerik yoktu,her sey dogal haliyle temin edildi. Gercek Baveria ozel uretim taze serbetciotu ( ki boyle hos bir koku olamaz ) ,Amber tipi Malt, Black tipi malt, sıvı Brewering maya, suyumuz (dogal olarak burdan Nazilli Madran Şaşal Sularina ulasamadim,halbuki olsa ne guzel olurdu memleketten dogal kaynak suyu ) . Burada yapilan islemin digerinden farki ise malzemelerin tek tek kaynatilip karistirilmasi idi.Bu islem haliyle kaynatma suresini uzatti ,bir saatten uzun bir kaynatma suresi. Su an da ikinci parti biramiz fermente bidonunda ve bugun itibari ile siselenmeye gececek. Tek farkla bu sefer kullanilacak siseler Sampanya siseleri.
Ablamin da belirttigi gibi ilk biramiz bir onceki Post'ta goruluyor. Hafif aci ve buruk, hafif asitli ve de sebze tadi yogunca hissedilen,icildiginde ciddi bir ferahlik veren bir bira uretmis olduk. Isin ilginc yani acilan 2 sise arasinda gerek gorunum,gerek kopuk gerek yogunluk gerekse tat olarak ciddi bir farklili olmasi.500 ml 'lik siseden tattigimiz biranin tadi daha hafif,icimi daha kolay, dili burusturmayan lezzette.
Mutlu muyuz ? Hemde cok, gururu da yaninda ekstrası. Artık keyifler sıcak, biramız ise tadından içilmez artık.......


posted by kardeşi

ilk bira


bra da, slowfood un cilekesleri tangör ve arkadaslarinin gunlerdir uzerinde calistiklari bira üretiminde başarılı oldular. fotoğrafta ürettikleri ilk bira gözüküyor. afiyet olsun.

posted by ablası

Salı, Şubat 21, 2006

isin icinden cikma asamasindayiz,yakinda abla kardes baslayacagiz.

Genova-2005 Haziran